Makaleler
EDEBİYATIMIZDA KIZILELMA

EDEBİYATIMIZDA KIZILELMA

 

ANADOLU YİĞİDİNİN MACERASIDIR BU,

ER DE BÖYLE BÜYÜR, PAŞA DA PADİŞAH DA

 

Bir elmayı bir ananın soyması, kabuğunu yastığının altına koyması, al yeşil rüyalar içinde uyuması, bir oğlan doğması, bismillah ya gazi ya şehit, ana sütüne doyması, elma dişlemesi, çocuğun dişlediği al elmaların tadını babaların duyması, oğlanın tez günde büyümesi, at binip kılıç oynaması, yay basıp ok üşürmesi, dalına nişan alıp da daldan elma düşürmesi, aşık olması, tövbe etmesi, dev olması at üstünde, hiç olması seccadede, bir el öpmesi, öptüğü elin elma koparması, elmayı Batı’ya savurması, yeri neresi? Edilen dua, okunan Hadis, yiğidin toz duman içinde kaybolması, … KIZILELMASI.

 

Kızılelma hikaye edildiği gibi sanki İlahi bir el tarafından başta Kostantiniye (İstanbul) olmak üzere Batı’nın önemli merkezlerine isabet edecek şekilde savrulmuştur. Gerçekten yazılı kaynaklara baktığımız zaman Kızılelma’nın geçdiği coğrafya ve kentlerin Batı’da olduğunu görürüz. Şöyle ki:

 

 . İstanbul(Bizans) Kızılelma’sı

 . Roma Kızılelma’sı(Rim Papa)

 . Viyana Kızılelma’sı

 . Engürüs(Budin) Kızılelma’sı

 . Orta Macaristan(Estergon Kalesi) Kızılelma’sı

 . Belgrat Kızılelma’sı

 . Büyük Kalona(Köln) Kızılelma’sı

 

Kızılelma bir fikirdir, bir mefkûredir diyoruz, zira cemiyet kendini terkip eden fertlerden değil, bu fertlerdeki müşterek duygulardan, müşterek iradelerden yani müşterek vicdandan ibarettir. Bu gözlere görünmeyen manevi vücudu yani cemiyeti müşterek bir halde tutan kuvveti biz Kızılelma diye tarif ediyoruz. Bu Kızılelma, cemiyetin arasında bulunan ve onu ileri doğru iten yaratıcı bir hamledir. Bu mefkûre tarih boyunca aynı olmakla birlikte isimleri ve yönleri değişmiştir. Tarihsel açıdan Türk insanına baktığımız zaman onun düşünce dünyasını ifade eden bazı kavramların varlığını edebi ve tarihi eserlerde bulabiliriz. İslamiyet’ten önce Ergenekon veya Kut; İslami dönemde İlâ-yı Kelimetullah aşkı, Cihan Hâkimiyeti, Din ü Devlet ve Kızılelma. Günümüzde bu kavramlara Muasır Medeniyet Seviyesi’ne ve Bu Seviyenin Üstüne Çıkmak tabiri eklenmiştir.

 

Yani Kızılelma Türklerin siyaset düşüncesinde yer verilen bir imgedir, bu imge Türk milleti için bir arayıştır. Bu arayış ona yaklaştıkça uzaklaşan uzaklaştıkça vuslat arzusunu artıran bir ideal, bir fikirdir. Bu fikir ki ufukta parlayan güneş gibi ulaşılamazdır. Kim bilir belki de insanı cezb eden yönü onun bu ulaşılmazlığıdır.

 

Türklerin İslam öncesi ve İslami dönemlerde tek bir Tanrı’ya inanmaları, cihan hâkimiyetinin Allah tarafından verildiği düşüncesi ve yine Allah’ın sevilen kulları oldukları inancı onları aynı ülkü uğrunda şuurlu bir şekilde savaştırmıştır. Mete ile başlayan bu şuur, Osmanlının son dönemine kadar ‘Fetih Ruhu’ olarak gelişmiş bundan sonra ‘Türk Birliği’ fikrinde ifadesini bulmuştur. İster ‘Fetih’ ister ‘Türk Birliği’ fikrine dayansın bu ülkü ‘Kızılelma’ olarak ifade edilegelmiştir.

 

Genel bir girişten sonra ,’ Kızılelma’nın yani ‘on bin yıllık sır’ın edebiyatımızdaki akislerini dönemlere göre kısa örneklerle vermeye çalışalım:

 

Kızılelma söylenceleri resmi tarihin dışında masal, hikâye, menkıbe, şiir ve mektuplar olarak geniş halk kitleleri arasında sessizce devam eder. İlk başlarda toplum hafızasında hayal meyal bir kavram olarak bulunan Kızılelma özellikle Osmanlının son dönemlerine doğru şairler, düşünürler ve yazarlar birden bire bu yarı hayal, yarı gerçek kavramdan yeniden söz etmeye başlarlar. Bu noktada şunu belirtmeliyim ki; Kızılelma, hayal dahi olsa Türk milleti için hayat kaynağıdır, ab-ı hayattır. O Turan ki mazide bir hakikatti. Meteler, Göktürk Hakanları bir zaman bütün Türkleri birleştirmemişler miydi? Neden bundan sonra olmasın… Şimdi Edebiyatımızdaki ‘Kızılelma’ya bir efsane örneğiyle başlayalım: Lubengu’nun anlattığı bir efsaneye göre,’’Ayasofya’da bir heykelin elinde bulunan kızıl renkteki elma cihan hâkimiyetinin tılsımını taşıyordu. Bu elma Hıristiyan seyyahlara göre Bizans’a uğur getiriyordu. Nitekim XV. Yüzyılda heykelin yıkılması ve Kızılelma’nın düşmesi birçok ülkenin elden çıkmasına yani bunların Türkler tarafından fethine ve imparatorluğun sukutuna işaret sayılmıştır.’’

 

Daha sonra Kızılelma, yukarıda adını zikrettiğimiz coğrafyalara çeşitli efsanelerle geçer. Tabi bunları burada zikretmemiz olanaksız.

 

Destanlarda da varlığı kuvvetle hissedilen Kızılelma, Oğuz Destanı’nda hedef gösterilen’’büyük nehirler ve büyük denizler ülkesine varmak’’tabiri çok eski bir Türk idealiydi.

 Kızılelma, XIX. yüzyıla kadar Klasik Türk Edebiyatı’nda edebi bir motif olarak varlığını sürdürdüğü görülür. Ayrıca Divan şairleri Kızılelma’ya kelime oyunlarıyla farklı güzellikler katmıştır:’

 

Taşlıcalı Yahya Bey’in Kanuni’nin Viyana ve Almanya seferleri üzerine yazdığı kasidesinde Padişahın, şehir şehir, bucak bucak Kızılelma’nın peşinde olduğunu gösterir:

Kıralun âli tuyıldı elem bahrine gark

Kızılelma diyari ile iklim-i Alamani

 

XVI..yüzyıl şairlerinden Nev’î bir kasidesinde :

Şimden girü idüp ser a’dâyı gark-ı hun

Kılsun rikabına Kızılelma’yı dâr-ı feth

 

diyerek Kızılelma’nın bir fetih yeri, bir ideal ülkesi olduğunu söyler. İdeal ülkesine varmak için düşmanı kana boğmak gerekse bile bu uğurda mücadelenin mubah olduğunu ifade eder.

 XVII. yüzyıl şairlerinden Sabit, Yeniçerilerin hedef olarak Kızılelma’yı seçmeleri, düstur edinmeleri ve Kanuni’nin onlar için söylediği ‘Kızılelma’da buluşuruz’ sözünü şu beytiyle işler:

Hele nuş itsün imrudi kadehten ab-ı rummani

Kızılelmaya dek hükmeyler ol tuffaha-i gabgab

 

Son olarak XVII. Yüzyılın tarihçilerinden olan Peçevi, Kızılelma’yla ilgili şunları söyler:’Ehl-i İslam, Kızılelma’ya değin fethetseler gerektir deyu lisan-ı halkta şayidir. Lakin bu kelamın me’hazı ve sebebi malum değildir.’’

 

Halk şairlerinde Kızılelma ile ilgili destanlar, türküler düzülmüş şiirler yazılmıştır. Dadaloğlu, Barak Türkmeni,Karacaoğlanı,Kaygusuzu,Pir Sultan Abdalı,halkın ozanı,Dede Korkut masalları,Oğuz’un destanı ve nicesi...Şimdi de bu alandaki örneklere kısaca değinelim:

 

Pir Sultan Abdal Kızılelma’yı ‘dost bağı’ diğer bir ifadeyle ‘cennet’ olarak ifade eder, renginin gül rengi olduğunu ve ayrıca aynı şiirde Hz. Ali’yi imlemede kullanır;

 

Dost bağında kızıl alma

Gül rengi güllerden solma

Pîr Sultan’ım gafil olma

Gelen Murtaza Ali’dir

 

Aşık Safi, Nadir Şah’ın huzurunda şu destanı söyleyerek Kızılelma’ya niyetin gerçekleşmesi için Şahın duygularına tercüman olacak, onu savaşa davet edecek:

 

Şah niyet eyledi Kızılelma’ya

Yanı sıra bütün hanlar yürüsün

Çekilsin kılıçlar ecnebi üstüne

Su yerine kızıl kanlar yürüsün

 

Gevheri’de Kızılelma bir murattır… Peygamberleri, evliyaları, gazileri yanına alan şair Kızılelma’ya şu dörtlüğüyle ulaşır:

 

Gaziler serveri binip Düldül’e

Evliye vü enbiya vü melekler ile

Mucizât-ı Nebi ve lutf-ı Hak ile

Kızılelma’ya dek uçmak isteriz

 

Yine Türk Kültürünün yaygın bir geleneği olan‘Toy veya Düğün bayrağının ucuna‘Kızılelma yerleştirmek âdeti’ kutsiyeti açısından kayda değer bir durumdur…

 

Fetihler döneminin son bulduğunun idraki içinde olan Türk aydını Cumhuriyet döneminde milli bir şahlanış yapıp, Kızılelma’yla ruhlarda heyecan fırtınası estirir. Artık Kızılelma olarak ‘Türk birliği’ vardır…

 

İşte Cumhuriyet Türkiye’sinin fikir babası Ziya Gökalp Türk birliği fikrini şu mısralarla ifade eder:

 

‘Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan

Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir; TURAN’

 

Yine Ziya Gökalp ‘Kızılelma’ manzumesinde;

 

Zemini mefkûre, seması hayal

Bir gün gerçek, fakat şimdiki masal

Türk medeniyeti taklitsiz, safi

Doğmadıkça bir yurt kalacak hafi

 

diyerek Kızılelma’yı bir ülkü, Türk milletinin erişip, gerçekleştireceği bir ideal ülkesi olarak açıklar.

 

Ömer Seyfettin’de ‘Kızılelma Neresi’ adlı hikâyesinde bu fikre can alıcı noktadan yaklaşır ve Kızılelma’nın Türk idealinin sembolü olduğunu gösterir:

 

(İskender Paşa’nın(Kanuni) huzurunda genç bir bostancı-soru-cevap-)

— …!

— Kızılelma neresi?

— Atınızın gittiği yer… Padişahım!

— Orası neresi?

— Neresi olduğunu ancak padişahım bilir… Evet… Orası ne Hint, ne Sint, ne Çin, ne Maçin, ne Viyana, ne de Roma’ydı.

 

Padişah huzurundakilere: Kızılelma benim gitmek istediğim yer, işte… Hakk’ın beni göndereceği yer…

 

Nihal Atsız, bu sırlı bilginin kökeninin İlahi olduğu konusunda ısrarla duracak, bu sırrın bir özlem olarak kalacağından dem vuracak;

 

Yazık bütün ömrünce o kadar özlediğin

Güzel Kızılelma’na varmadan öleceksin

 

Arif Nihat Asya, Fetih Marşı’ndaki dizelerinde,’delikanlı’ya uyuyan destanını uyandırmasını ve fetih hazırlığına başlamasını söyleyerek, Türklüğün bir gün gelip, Kızılelma’sına kavuşacağı müjdesini verir.

 

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, ölümlerin Kızılelma’ya varmak için olduğunu ve bu Kızılelma’nın Anadolu ülküsü olduğunu Malazgirt Marşı’nda şöyle dile getirmiştir:

 

Yiğitler kan dökün, bayrak solmaya!

Anadolu başlar vatan olmaya

Kızılelma’ya hey, Kızılelma’ya

 

Mustafa Hakkı Akansel, bu fikre farklı bir yorum getirir:’’Bence Kızılelma, bir yerde değildir, burada bizim içimizdedir; onun öteki ismi milli asabiyet, milli ahlaktır.’’der.

 

Osman Turan ise ‘Kızılelma’ İstanbul’dur diyordu.

 

İbrahim Kafesoğlu, Kızılelma’yı Türk ordusunun manevi hedefi olarak belirtmiştir.’’… Türk ordusunu diğer ordular arasında çok yükselten insani vazife, büyük milletimiz tarafından Kızılelma tefsiriyle ifadelendirilmiştir.’’

 

İsmail Hami Danişmend, Kızılelma için ‘’… Türk’ün yüreğindeki coğrafyanın merkezine Kızılelma denir.’’hükmünü vermiştir.

 

Zeki Velidi Togan,’’ nerede Türk varsa orasıdır VATAN’’ diyerek Kızılelma’sını Türk’ün olduğu yer olarak tarif eder.

 

Türk şiirinde geçmişi en iyi yansıtan şairlerden biri olan Yahya Kemal bir gazelinde:

 

Çıktı Otranto’ya pür velvele Ahmet Paşa

Tuğlar varsa gerektir Kızılelma’ya kadar

diyerek Kızı Elma mefkuresinin İstanbul’dan sonra Roma olduğunu ifade eder. Yine onun bütün bu anlattıklarımızı hülasa eden şu kat’i mısrası her şeyi anlatıyor:

 

CİHAN VATANDAN İBARETTİR İTİKADIMCA

 

Sonuç olarak muhayyilemizin bir parçası, idealimizin nişanesi on bin yıllık tarihimizin kısa ifadesi olan’ KIZILELMA ’kültür tarihimizde, içtimai yapımızda, düşünsel hayatımızda ve edebiyat tarihimizde ne olduğuyla ilgili tespitleri toplu olarak kısaca tekrar edip konumuzu bitirelim;

n      Türk cihan hâkimiyetinin sembolü

n      Hak’ın Hakan’ı göndereceği yer

n      Türk’ün gerçekleştirmek istediği ülküsü

n      İlahi ve sırlı bir bilgi

n      Milli asabiyet, milli ahlak

n      İstanbul

n      Türk ordusunun manevi hedefi

n      Türk’ün yüreğindeki coğrafya

n      En uzak ve en son coğrafi nokta

n      Dil davası(Ömer Seyfettin’de)

n      Büyük nehirler ve büyük denizler ülkesine varmak

n      KIZILELMA ANADOLU’DUR, ANADOLU’NUN KALBİ İSTANBULDUR, İSTANBUL DÜNYANIN MÜHRÜDÜR…

 

‘’İstanbul bir gün feth olunacaktır; onu fetheden emir ne güzel emir, onun askeri ne güzel askerdir.’’

‘’Ümmetimden Kayser’in şehrine(İstanbul’a) gaza edenler af olacaktır.’’

‘’Kayser’in şehri fethedilip orada ezan okunmadıkça kıyamet kopmayacaktır.’’

‘’Bir yanı kara, bir yanı deniz ile çevrili bir şehirden bahsedildiğini duydunuz mu?’’

‘’Bu şehir 70.000 gazinin tekbirleri ile fethedilmedikçe kıyamet kopmayacaktır’’

( HADİS)

 

Bu şehr-i sitanbulki bî-misl ü bahadır

Bir sengine yekpare ‘Acem mülkü fedadır

(Nedim)